Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
İngiliz Gaddarlığı
İngiliz emperyalizmi kendisini meşru bir zemine oturtmak için aydınlanmacı despotizm argümanını kullanıyordu. Yapılanlar güya yönetilenin iyiliği için yapılıyordu. Churchill'in 1943'ün ikinci yarısındaki insanlığa sığmayan tavırları, bu iddianın mesnetsiz olduğunu göstermişti. Fakat iki asırdır, bu iddia dolaşımdaydı. İngiliz
Reklam
"Ağlamayın," diye kükredi birden. Sesi, meşalelerle aydınlatılan çıplak duvarların arasında bir kamçı gibi şakladı. "Ben Attila'yım. Hunların Prensi Attila. Doğduğunda sağ elinin avucunda, dokuz köşeli taş tutanım. Hepimizin özgürlük için şansı var. En meşhur gladyatör okullarından getirildiniz buraya. Gerçek birer savaşçı olarak eğitildiniz. Gereken tek şey zafer size. Tek tek, ya da topluca, mertçe savaşır ve gerektiği zaman birbirimizi kollarsak size nice zaferin yolunu açarım! Önce Tanrı'nıza, sonra kendinize, en sonunda da bana inanın!"
Sessizlik dayanılır gibi değil. Kalın taş duvarların ötesinde bir hayat akıyor. Benim oturmakta olduğum küçük odada ise, sadece bir masa dört iskemle ve akışsız, durağan bir zaman var. Rüzgâr sesi, yağmur sesi yok, trafik sesi yok. Nefes alıp verişlerim dışında hiçbir hayat izi yok.
Sayfa 11 - everestKitabı okudu
Bekliyorum. Bekleyiş uzuyor. Her bir saniye, bir saat değerinde sanki. Zaman geçmiyor. Odada çıt yok. Sessizlik dayanılır gibi değil. Kalın taş duvarların ötesinde bir hayat akıyor. Benim oturmakta olduğum küçük odada ise, sadece bir masa dört iskemle ve akış-sız, durağan bir zaman var. Rüzgâr sesi, yağmur sesi yok, trafik sesi yok.
Ayşe Kulin "Bir gün"
"... Bekleyiş uzuyor. Her bir saniye, bir saat değerinde sanki. Zaman geçmiyor. Odada çıt yok. Sessizlik dayanılır gibi değil. Kalın taş duvarların ötesinde bir hayat akıyor. Benim oturmakta olduğum küçük odada ise, sadece bir masa dört iskemle ve akış-sız, durağan bir zaman var. Rüzgar sesi, yağmur sesi yok, trafik sesi yok..."
Reklam
MAHKUMLAR ARASINDA 600 kişinin barındığı koca hapishaneyi şu iki kelime ile hulasa etmek mümkün: Ah ve af! Aziz arkadaşım: Bir akşam garipliğinde mektubun elime gökten düşer gibi düştü. Bütün varlığımı hüzünlü bir sevinç kapladı. Var ol, sağ ol! Biz insanlar noksan yaratıklarız!.. Aranmak, sevilmek isteriz! Gerçekten bizi alâkalar
Abdürrahim Balcıoğlu
Aziz arkadaşım:Bir akşam garipliğinde mektubun elime gökten düşer gi­bi düştü. Bütün varlığımı hüzünlü bir sevinç kapladı. Var ol, sağ ol! Biz insanlar noksan yaratıklarız!.. Aranmak, se­vilmek isteriz! Gerçekten bizi alâkalar kadar alâkadar eden ne var!..Sevgili arkadaşım, ben bildiğin gibi hapishanedeyim. Demir kapıların, kaim yapıların
Diyelim ki bir sabah, sene bilmem kaç ve cehennemdeyiz. Etrafımızdaki duvarlara bir bakın. Yumuşacık. Ben o duvarların içine girebiliyordum. "Çekil de geçelim!" Yanımdan geçmek için benim çekilmemi beklerlerdi. Annemin sesi içerinden gelirdi. Duymuyor musunuz? "Götürün şunu buradan!" diyor. Götürürlerdi beni. Alıp başka
Sayfa 98 - Dergah YayınlarıKitabı okudu
Bekleyiş uzuyor. Her bir saniye, bir saat değerinde sanki. Zaman geçmiyor. Odada çıt yok. Sessizlik dayanılır gibi değil. Kalın taş duvarların ötesinde bir hayat akıyor. Benim oturmakta olduğum küçük odada ise, sadece bir masa dört iskemle ve akışsız, durağan bir zaman var. Rüzgâr sesi, yağmur sesi yok, trafik sesi yok.